top of page

ESKİMEYEN ŞEHİR



Küçük bir çocuktum Haydarpaşa Garından babam bizi trene bindirirdi. Babam arkamızdan el sallıyor diye üzülürken yolun sonuna duyduğum heyecanı da dizginleyemezdim. Çocuk kalbi işte vicdanım mutluluğumu göstermeye el vermezdi. Babam üzülür diye korkardım. Ben kendi iç dünyamda bu gelgitleri yaşarken babam aynı tembihleri kulağıma fısıldardı...

"Trende annenin yanından ayrılma"

"Anneni sakın üzme tamam mı?" Benim aklımsa trene biner binmez yemekli vagondan yer kapmaktaydı. Bütün yol altı sabit üstü dönen koltukları kendime oyuncak ederdim. Hele tünele girince vagon ışıkları yanana kadar o zifiri karanlık yok muydu!!!

Düdükler ötmeye başladığında yolculuğun da başladığını anlardım. Vagona girilir, koltuklara yerleşilir, camdan kafalar uzatılıp babaya son kez el sallanırdı. Çoğunlukla da gözümden bir iki damla yaş akardı.

Annem de onca gürültünün içinde camdan sarkıp sesini duyurmaya çalışırdı.

"Allah aşkına evi çok dağıtma Toti (babamın aile içi takma adı) tamam mı?"

Annemin bu dileği hiç gerçekleşmedi :)

Yolculuk cam kenarı kavgası, annemin sessiz olun ikazları ve yanımdan ayrılmayın uyarılarıyla geçip giderdi. Hele tren tünele girince... Işıklar yanınca camda kendime bakmaya bayılırdım.

İneceğimiz durağa geldiğimizde bizi dayım karşılardı. Kollarını açıp sarılmazdı ama gözlerinden anlardık bizi nasıl da özlediğini.

Almış mıydık tüm çantaları? "Çocuklar bir şeyinizi bırakmadınız değil mi? Sayra tut ablanın elini... Kime diyorum ben" diye annem arkamdan seslenirken ben gar çıkışına doğru koşmaya başlardım. İlk durak Odunpazarı anneannemin evi. Her zaman camda beklerdi bizi. O kapıya biz bahçeye doğru koşardık. Biz bacaklarına yapışırdık o hasretle anneme sarılırdı.

İşten çıkan teyzem gelirdi, sonra diğer teyzem... Geldiğimizi duyan komşular, kuzenlerim. İlk gün cümbüşü.

Ertesi gün annem genç kızlığından beri gittiği kuaföre gider saçına perma yaptırırdı. Biz kuzenlerle, komşu çocuklarıyla doyasıya oyun oynardık.

Gök yüzünden geçen jetler, geldiğini belli eden su tankeri aracının kornası, üzerine bir de bizim çıkardığımız gürültü sonucu anneannemin ünlü cümlesi dudaklarından dökülürdü. "Hele bir durun la havle"


O zamanlar ortanca teyzem bütün çocukları toparlar hamama götürürdü.

Her seferinde de "valla daha da bu son" derdi de gene kıyamazdı bize.

Asıl tantanaysa dayımın evinde yaşanırdı. İki katlı evin merdivenlerinde bir aşağıya bir yukarı koşar, birimiz düşene ve ağlamaya başlayana kadar durmazdık.

Kurban Bayramına denk gelen zamanlardaysa ilk kan kimin alnına dokunacak diye hepimiz birbirimizle yarışa girerdik. Vazife bitince de Türk Hava Kurumunun gelmesini beklerdik.


Zaman aktı geçti cümbüşler azaldı, çocuklar büyüdü, büyüklerimiz bu alemi terki diyar etti.

Bugün hala daha gülümseyerek ve özlemle anarım o günlerimi fırsat buldukça da giderim.

Geçenlerde de iş için yolum eskimeyen şehrime düştü. Beni ağırlayan güzel insanlara "beni ne de güzel misafir ettiniz teşekkür ederim" demeye çalışırken tüm çocukluk anılarım bir anda gözlerimden yaş olup aktı. Tüm kelimeler boğazıma dizildi. O anıma şahit olanlar duygularıma tebessümleriyle eşlik etti. Memleketlilerine sıkıca sarılıp teselli ederken "Merak etme ESKİŞEHİR bize emanet" dediler. Gözüm arkada değil çocukluğum, harika insanlara emanetsin.






 
 
 

Commentaires


Adres

Muğla, Bodrum 48000 Türkiye

İletişim

©sosyoloğungözünden by sayrasayar 

Her hakkı saklıdır.
All rights reserved. 2020

bottom of page