İmkansızı Tecrübe Ediyorum
- SayraSayar

- 3 May 2020
- 2 dakikada okunur

Çok değil birkaç ay önce birileri “gelecekten haberlerim var” diye kapımı çalsaydı ve “tüm dünya eve kapanacak hazırlığını yap" deseydi inanmamam için epey sebebim olurdu. Bir kere gelecekten haber getirmek mi? “İn misin… cin misin… sen hayırdır” der bulduğum ilk sopayla kovalardım. Hadi diyelim iyi tarafıma denk geldi dinledim. O zaman da uzaylılar yüzünden eve kapanma ihtimalimiz üzerinde dururdum. Nede olsa yıllarca film sektörü bize uzaylı veya zombilere karşı kendimizi nasıl savunmamız gerektiğini öğretmişti. Göktaşları zaten Apollo’ya emanetti. Olur da iklimsel bir felaket olursa da tüm dünya el birliği ile insanlığı kurtaracaktı. Savaş zaten yaşamaya alıştığımız bir saçmalıktı. Afrikadaki açlık, insanın kaynakları adaletsiz dağıtması falan artık sıradan konulardı. Biz kendimizi her türlü garip senaryo için bilinçsizce hazırlarken, bir kaleci misali ters köşeden golü dünyaca yedik. Son zamanlarda biyolojik savaşların getireceği salgınlar cılızca seslendirilse de çok gündeme girmeyi başaramamıştı. Dünya ülkeleri tüm yatırımlarını silahlanmaya ve nükleere yatırırken gözle görülmeyen bir düşman aldı herkesi dize getirdi. Bize de komplo teorileri üretmek için fırsat doğdu. İnsanoğlu hangi medeniyet içinde yoğurulursa yoğrulsun, fikir üretmeye meyilli. Laboratuvar ürünü diyen, doğanın intikamına yoran, Allahın sopasına inanan türlü türlü düşünsel akımlar yarışa girdi. Her gün bir uzman kendi fikrini en değerli görüş gibi anlattı durdu. Tabi bilim boş durmadı ve görünmeyen düşmana savaş açtı. Hatta ülkeler bir anda dost oldu el ele tutuştu ve birlik olma çağrılarında bulundu. Bu yazıyı okuyan herkes zaten takip ediyor neler olduğunu. Galiba bu sürecin en renkli kısmı eşitlik kavramının az da olsa anlaşılmış olması ve kriz anında çıkan parlak fikirler oldu. Kendi adıma ulaşılmaz dediğim her kişi sanki şifresiz yayına geçti. Ünlü CEO’ların fikirlerini sınıfta hocayı dinler gibi dinledim. Asla konserine gidemem dediğim sanatçılar ekran yardımıyla evime konuk oldu. O müzeyi o ülkeyi nasıl göreceğim derken teknoloji tüm fırsatlarını sundu. Trajedi ise günahsız bir çok canın ne olduğunu bile anlamadan ölüp gitmesi oldu. Açtığı yara ise kontrolden çıkmakla yüzleşmem, belirsizlik ve alışkanlık denilen şeyin, koca bir saçmalık olduğuyla yüzleşmemem oldu. Şimdi düşünüyorum da nelere imkansız dedim şimdiye kadar. Birkaç ay evveline kadar asla olmazlarım, mümkün değillerim havada uçuşuyordu. Ben öğrendim imkansız diye bişey yokmuş. Hayatta her şey insan denilen aciz varlık içinmiş. Belki tarihe tanıklık ediyoruz. 50 yıl sonrasının insanları bu çaresizliğimizi okuyacaklar. Bu dönemin üzerine kitaplar yazılacak, belgeseller çekilecek, film senaryoları hazırlanacak. Çağ atladığımız, teknolojiye yapılan yatırımların karşılığını almaya başladığımız bugünlerin devamında, beynim bir kısmını unutmayı tercih edecek. Bazı deneyimlerin derin izi hep benimle kalacak. Sonuçta herkes gibi ben de eski ben olarak çıkmayacağım bu salgından. Öğrendiğim en temel bilgi ise imkansız diye bişeyin olmadığı olacak.







Yorumlar